-
1 towering
adj. çok yüksek, yüce, çok şiddetli* * *1. yükselen (n.) 2. yüksel (v.) 3. yükselerek (prep.)* * *1) (very high: towering cliffs.) çok yüksek2) ((of rage, fury etc) very violent or angry: He was in a towering rage.) şiddetli -
2 жестокий
katı yürekli,amansız,acımasız; müthiş* * *1) katı yürekli; amansız; acımasızжесто́кий челове́к — katı yürekli bir adam, zalim / gaddar (bir adam)
жесто́кая эксплуата́ция — insafsızca / acımasızca sömürme
враг был жесто́к — düşman amansızdı
учини́ть жесто́кую распра́ву над кем-л. (убить) — birini hunharca katletmek
2) çok şiddetli, müthiş, dehşetliжесто́кий моро́з — müthiş / yaman bir soğuk
жесто́кий уда́р — çok şiddetli / yıkıcı bir darbe
жесто́кая боль — müthiş bir ağrı
подве́ргнуть жесто́кой кри́тике — acımasızca eleştirmek
вступи́ть в жесто́кую борьбу́ — kıyasıya bir mücadeleye girişmek
жесто́кая борьба́ монопо́лий — tekellerin birbiriyle kıran kırana mücadelesi
3) amansızca; gaddarca; hunharca ( зверски)э́то (бы́ло) жесто́ко с ва́шей стороны́ — bu yaptığınız bir insafsızlıktır
4) müthişя жесто́ко оши́бся — müthiş / dehşetli yanılmışım
-
3 splitting
adj. keskin, şiddetli, aşırı, acı, delice, gülmekten öldüren, kahkahalara boğan, çok komik————————n. yarılma, bölünme, yarma, bölme, farkı paylaştırma, ortalama rakamda anlaşma* * *1. çok şiddetli (n.) 2. ayrıl (v.) 3. ayrılarak (prep.) -
4 свирепый
1) azgın, yavuzсвире́пая соба́ка — azgın / yavuz köpek
2) ( жестокий) gaddar3) gaddarcaсвире́пый взгля́д — gaddarca bir bakış
4) çok şiddetliсвире́пая зима́ — kış kıyamet
свире́пый ве́тер — kudurmuşçasına esen rüzgar
-
5 splitting headache
(a very bad headache: Turn down the radio - I've a splitting headache.) çok şiddetli baş ağrısı -
6 sehr
-
7 wütend
ein wütender Sturm çok şiddetli bir fırtına;jemanden wütend machen b-ni çileden çıkarmak, öfkeden kudurtmak -
8 უკიგურესაგ
z.ziyadesiyle, aşırı derecede, son derece, çok şiddetli -
9 splitting
n.çok şiddetli:v.ayrıl:prep.ayrılarak -
10 exquisite
çok iyi, mükemmel, enfes, harika, ince; (aci ya da zevk) siddetli, çok büyük, derin; (duyular) keskin, duyarli, ince -
11 towering
çok yüksek; siddetli, son derece -
12 stark
stark <stärker, am stärksten> [ʃtark]I adj\starke Medikamente kuvvetli ilaçlar;\starke Zigaretten/Tabake sert sigaralar/tütünler;das ist ein \starkes Stück! ( fam) bu görülmemiş bir rezalet!ein hundert Seiten \starkes Buch yüz sayfa kalınlığında bir kitap3) ( beträchtlich) şiddetli;\starke Schmerzen haben şiddetli ağrısı olmaker ist ein \starker Raucher/Trinker çok sigara/içki içerdas find ich ( echt) \stark bunu (hakikaten) şahane buluyorumII adv (+ Adjektiv) çok; (+ Verb) çok;\stark erkältet sein çok üşütmüş olmak;\stark schneien çok kar yağmak -
13 сильный
1) врз kuvvetli, güçlü; zorluси́льный челове́к — kuvvetli adam
си́льные ру́ки — güçlü / kuvvetli kollar
си́льный уда́р — kuvvetli darbe
си́льный ого́нь — воен. kuvvetli / zorlu ateş
вари́ть на си́льном огне́ — harlı ateşte pişirmek
си́льная а́рмия — kuvvetli bir ordu
си́льное госуда́рство — güçlü / kudretli bir devlet
си́льная конкуре́нция — kuvvetli rekabet
си́льный сопе́рник — спорт. çetin rakip
си́льные до́воды — güçlü / kuvvetli kanıtlar
си́льная во́ля — güçlü / kuvvetli irade
си́льный писа́тель — güçlü / kudretli bir yazar
у него́ си́льное перо́ — kuvvetli kalemi var
он силён в фи́зике — разг. fizikten kuvvetlidir
в письме́ он не о́чень силён — yazması pek kuvvetli değildir
си́льный мото́р — güçlü motor
2) şiddetli; zorlu, kuvvetliси́льный ве́тер — kuvvetli rüzgar
о́чень си́льный ве́тер — şiddetli rüzgar
си́льная боль — şiddetli ağrı
си́льный дождь — zorlu bir yağmur
си́льный тума́н — yoğun sis
си́льный снегопа́д — yoğun kar yağışı
си́льный го́лос — güçlü / küvvetli ses
си́льный яд — kuvvetli bir zehir
си́льное жела́ние — şiddetli bir istek arzu
произвести́ си́льное впечатле́ние — çok büyük bir izlenim bırakmak
••си́льная сторона́ рома́на — romanın güçlü yanı
-
14 heavy
adj. ağır, baskın, şiddetli, fırtınalı, aşırı, önemli, çok, sert, baygın, üzücü, bozuk, kaba, hamile, ağdalı————————adv. ağır şekilde, şiddetle, çok————————n. başrol oyuncusu (dram), kötü adam rolü, ağır siklet, fedai, zalim, ağır top* * *ağır* * *['hevi]1) (having great weight; difficult to lift or carry: a heavy parcel.) ağır2) (having a particular weight: I wonder how heavy our little baby is.) ağır3) (of very great amount, force etc: heavy rain; a heavy blow; The ship capsized in the heavy seas; heavy taxes.) büyük, yoğun, şiddetli4) (doing something to a great extent: He's a heavy smoker/drinker.) fazla, aşırı5) (dark and dull; looking or feeling stormy: a heavy sky/atmosphere.) kasvetli, sıkıntılı6) (difficult to read, do, understand etc: Books on philosophy are too heavy for me.) zor, ağır7) ((of food) hard to digest: rather heavy pastry.) ağır8) (noisy and clumsy: heavy footsteps.) kaba, paldır küldür•- heavily- heaviness
- heavy-duty
- heavy industry
- heavyweight
- heavy going
- a heavy heart
- make heavy weather of -
15 острый
1) врз keskin; sivriо́стрый нож — keskin bıçak
о́стрый подборо́док — sivri çene
о́стрый за́пах — keskin koku
о́страя боль — keskin acı
о́стрый ум — keskin zekâ
о́стрый как бри́тва — jilet gibi
2) ( пряный) baharlı; acıо́стрый пе́рец — acı / dokunaklı biber
о́страя пи́ща — собир. tuzlu biberli yemekler
3) врз şiddetli; had; kritikо́строе жела́ние — şiddetli arzu
о́страя потре́бность в чём-л. — bir şeye şiddetle muhtaç olma
о́стрый аппендици́т — akut apandisit
о́страя поле́мика — şiddetli / sert tartışma(lar)
о́стрый кри́зис — had buhran
вступи́ть в о́струю фа́зу / ста́дию — had bir safhaya girmek
пройти́ в о́строй спорти́вной борьбе́ — çok çekişmeli geçmek
о́строе положе́ние, о́страя ситуа́ция — kritik durum
••о́стрый у́гол — мат. dar açı
сгла́дить о́стрые углы́ — sivri uçları düzeltmek
-
16 شديد
شَدِيد1. azılıAnlamı: azgın, gözü bir şeyden yılmayan2. kızışıkAnlamı: kızışmış olan, şiddetli3. kuvvetliAnlamı: gücü çok olan4. berkAnlamı: sert, katı, sağlam5. kalpsizAnlamı: katı yürekli6. güçlüAnlamı: gücü olan7. metanetliAnlamı: dayanıklı, metin8. şiddetliAnlamı: zorlu, sert9. zorluAnlamı: güçlü, kuvvetli, şiddetli olan10. dinçAnlamı: gücü ve sağlık durumu yerinde, zinde, tendürüst -
17 awful
-
18 rasend
I adj1) ( Geschwindigkeit) çok hızlı2) ( Schmerzen) şiddetli;\rasender Beifall çılgınca alkışich würde es \rasend gern probieren onu denemeyi çok isterdim -
19 high
adj. yüksek, yukarı, uyuşturucu almış, üst, büyük, şiddetli, aşırı, önemli, soylu, yüce, ileri, üstün, neşeli, sarhoş, uçmuş, esrarın etkisinde————————adv. yüksekte, yükseğe, lüks içinde————————n. yüksek yer, yüksek basınçlı bölge, büyük vites, rekor, zirve, uçma, lise* * *1. yükseğe (adv.) 2. yüksek (adj.) 3. yüksek* * *1. adjective1) (at, from, or reaching up to, a great distance from ground-level, sea-level etc: a high mountain; a high dive; a dive from the high diving-board.) yüksek2) (having a particular height: This building is about 20 metres high; My horse is fifteen hands high.)... yüksekliğinde3) (great; large; considerable: The car was travelling at high speed; He has a high opinion of her work; They charge high prices; high hopes; The child has a high fever/temperature.) yüksek, pahalı4) (most important; very important: the high altar in a church; Important criminal trials are held at the High Court; a high official.) yüksek, çok önemli5) (noble; good: high ideals.) yüksek, yüce6) ((of a wind) strong: The wind is high tonight.) şiddetli, kuvvetli7) ((of sounds) at or towards the top of a (musical) range: a high note.) yüksek perdeden, tiz8) ((of voices) like a child's voice (rather than like a man's): He still speaks in a high voice.) tiz, keskin9) ((of food, especially meat) beginning to go bad.) hafifçe ağırlaşmış/bozulmuş10) (having great value: Aces and kings are high cards.) yüksek değerli2. adverb(at, or to, a great distance from ground-level, sea-level etc: The plane was flying high in the sky; He'll rise high in his profession.) yüksekte, yükseklerde- highly- highness
- high-chair
- high-class
- higher education
- high fidelity
- high-handed
- high-handedly
- high-handedness
- high jump
- highlands
- high-level
- highlight 3. verb(to draw particular attention to (a person, thing etc).) belirtmek, dikkat çekmek- high-minded
- high-mindedness
- high-pitched
- high-powered
- high-rise
- highroad
- high school
- high-spirited
- high spirits
- high street
- high-tech 4. adjective((also hi-tech): high-tech industries.) ileri teknoloji- high treason
- high water
- highway
- Highway Code
- highwayman
- high wire
- high and dry
- high and low
- high and mighty
- the high seas
- it is high time -
20 violent
adj. şiddetli, sert, saldırı sonucu olan, aşırı, berbat, çok kötü* * *sert* * *1) (having, using, or showing, great force: There was a violent storm at sea; a violent earthquake; He has a violent temper.) şiddetli, kırıcı, haşin2) (caused by force: a violent death.) fecî, trajik•- violence
См. также в других словарях:
çok şiddetli fırtına — is., meteor. Rüzgâr çizelgesinde hızı 48 55 deniz mili olan ve kuvveti 10 ile gösterilen rüzgâr … Çağatay Osmanlı Sözlük
çok — sf. 1) Sayı, nicelik, değer, güç, derece vb. bakımından büyük ve aşırı olan, az karşıtı Bana matematik çok kolay geldi. F. R. Atay 2) zf. Aşırı bir biçimde Ben annemi çok severim. Birleşik Sözler çok anlamlı çok ayaklılar çokbilmiş çok çok … Çağatay Osmanlı Sözlük
şiddetli fırtına — is., meteor. Rüzgâr çizelgesinde hızı 41 47 deniz mili olan ve kuvveti 9 ile gösterilen rüzgâr Birleşik Sözler aşırı şiddetli fırtına çok şiddetli fırtına … Çağatay Osmanlı Sözlük
şiddetli — sf. 1) Etkisi çok olan, zorlu Bir aralık rahmetli babam şiddetli bir romatizmaya tutulmuştu. F. R. Atay 2) Hızlı Şiddetli yağmurun damlaları camı dövüyordu. R. Enis 3) Aşırı Şiddetli geçimsizlik. Birleşik Sözler şiddetli fırtına … Çağatay Osmanlı Sözlük
EŞİDDA — Çok şiddetli sert olanlar. Pek şiddetli davrananlar … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
FIRTINA — Şiddetli rüzgârla denizin dalgalanıp karışması. * Rüzgârın çok şiddetli esmesi … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
TUFAN — Çok şiddetli ve her tarafı kaplayan yağmur. * Nuh Peygamber (A.S.) zamanındaki büyük su baskını hâdisesi. (Hz. Nuh un (A.S.) Cenab ı Hak tan aldığı emri kavmine tebliğ etmesi neticesinde kavminin ekserisi hürmetsizlik ve dinlememezlik… … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
MEZMERE — Çok şiddetli hareket ettirmek … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
ZEFİR — Çok şiddetli ses. * Hıçkırıkla nefes vermek. Göğüs geçirmek. * Ağlatmak. * İnlemek. * Ateş gürültüsü. * Eşek anırtısının evveli. * Bel … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
azılı — sf. 1) Gözü bir şeyden yılmayan, azgın Azılı katil. 2) mec. Çok şiddetli, korkunç En azılı küfürler kalın bir argo kabuğu içinde saklı. B. R. Eyuboğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
kıyasıya — sf. 1) Çok şiddetli, korkunç, müthiş 2) zf. Canını yakmak, öldürmek amacıyla Bir dövüşmeyi müteakip bazen iki kişi, bazen iki saf arasında kıyasıya bir boğuşmadır başlardı. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük