Перевод: со всех языков на турецкий

с турецкого на все языки

çok şiddetli

  • 1 towering

    adj. çok yüksek, yüce, çok şiddetli
    * * *
    1. yükselen (n.) 2. yüksel (v.) 3. yükselerek (prep.)
    * * *
    1) (very high: towering cliffs.) çok yüksek
    2) ((of rage, fury etc) very violent or angry: He was in a towering rage.) şiddetli

    English-Turkish dictionary > towering

  • 2 жестокий

    katı yürekli,
    amansız,
    acımasız; müthiş
    * * *
    1) katı yürekli; amansız; acımasız

    жесто́кий челове́к — katı yürekli bir adam, zalim / gaddar (bir adam)

    жесто́кая эксплуата́ция — insafsızca / acımasızca sömürme

    враг был жесто́к — düşman amansızdı

    учини́ть жесто́кую распра́ву над кем-л. (убить)birini hunharca katletmek

    2) çok şiddetli, müthiş, dehşetli

    жесто́кий моро́з — müthiş / yaman bir soğuk

    жесто́кий уда́р — çok şiddetli / yıkıcı bir darbe

    жесто́кая боль — müthiş bir ağrı

    подве́ргнуть жесто́кой кри́тике — acımasızca eleştirmek

    вступи́ть в жесто́кую борьбу́ — kıyasıya bir mücadeleye girişmek

    жесто́кая борьба́ монопо́лий — tekellerin birbiriyle kıran kırana mücadelesi

    3) amansızca; gaddarca; hunharca ( зверски)

    э́то (бы́ло) жесто́ко с ва́шей стороны́ — bu yaptığınız bir insafsızlıktır

    я жесто́ко оши́бся — müthiş / dehşetli yanılmışım

    Русско-турецкий словарь > жестокий

  • 3 splitting

    adj. keskin, şiddetli, aşırı, acı, delice, gülmekten öldüren, kahkahalara boğan, çok komik
    ————————
    n. yarılma, bölünme, yarma, bölme, farkı paylaştırma, ortalama rakamda anlaşma
    * * *
    1. çok şiddetli (n.) 2. ayrıl (v.) 3. ayrılarak (prep.)

    English-Turkish dictionary > splitting

  • 4 свирепый

    1) azgın, yavuz

    свире́пая соба́ка — azgın / yavuz köpek

    2) ( жестокий) gaddar

    свире́пый взгля́д — gaddarca bir bakış

    свире́пая зима́ — kış kıyamet

    свире́пый ве́тер — kudurmuşçasına esen rüzgar

    Русско-турецкий словарь > свирепый

  • 5 splitting headache

    (a very bad headache: Turn down the radio - I've a splitting headache.) çok şiddetli baş ağrısı

    English-Turkish dictionary > splitting headache

  • 6 sehr

    sehr [zeːɐ] adv çok, şiddetli; mit Verb pek, fazlasıyla

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > sehr

  • 7 wütend

    wütend adj ( auf A -e; über A -den dolayı) öfkeli;
    ein wütender Sturm çok şiddetli bir fırtına;
    jemanden wütend machen b-ni çileden çıkarmak, öfkeden kudurtmak

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > wütend

  • 8 უკიგურესაგ

    z.
    ziyadesiyle, aşırı derecede, son derece, çok şiddetli

    Georgian-Turkish dictionary > უკიგურესაგ

  • 9 splitting

    n.çok şiddetli:v.ayrıl:prep.ayrılarak

    English-Turkish new dictionary > splitting

  • 10 exquisite

    çok iyi, mükemmel, enfes, harika, ince; (aci ya da zevk) siddetli, çok büyük, derin; (duyular) keskin, duyarli, ince

    English to Turkish dictionary > exquisite

  • 11 towering

    çok yüksek; siddetli, son derece

    English to Turkish dictionary > towering

  • 12 stark

    stark <stärker, am stärksten> [ʃtark]
    I adj
    1) ( allgemein) kuvvetli; ( kräftig) güçlü, kuvvetli;
    \starke Medikamente kuvvetli ilaçlar;
    \starke Zigaretten/Tabake sert sigaralar/tütünler;
    das ist ein \starkes Stück! ( fam) bu görülmemiş bir rezalet!
    2) ( dick, stabil) kalın;
    ein hundert Seiten \starkes Buch yüz sayfa kalınlığında bir kitap
    3) ( beträchtlich) şiddetli;
    \starke Schmerzen haben şiddetli ağrısı olmak
    4) (leistungs\stark) güçlü; ( mächtig) güçlü; ( Brille) kuvvetli
    5) ( Verkehr, Hitze, Schneefall) ağır; ( Nachfrage) yoğun;
    er ist ein \starker Raucher/Trinker çok sigara/içki içer
    6) ( fam) ( hervorragend) şahane;
    das find ich ( echt) \stark bunu (hakikaten) şahane buluyorum
    II adv (+ Adjektiv) çok; (+ Verb) çok;
    \stark erkältet sein çok üşütmüş olmak;
    \stark schneien çok kar yağmak

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > stark

  • 13 сильный

    1) врз kuvvetli, güçlü; zorlu

    си́льный челове́к — kuvvetli adam

    си́льные ру́ки — güçlü / kuvvetli kollar

    си́льный уда́р — kuvvetli darbe

    си́льный ого́нь — воен. kuvvetli / zorlu ateş

    вари́ть на си́льном огне́ — harlı ateşte pişirmek

    си́льная а́рмия — kuvvetli bir ordu

    си́льное госуда́рство — güçlü / kudretli bir devlet

    си́льная конкуре́нция — kuvvetli rekabet

    си́льный сопе́рник — спорт. çetin rakip

    си́льные до́воды — güçlü / kuvvetli kanıtlar

    си́льная во́ля — güçlü / kuvvetli irade

    си́льный писа́тель — güçlü / kudretli bir yazar

    у него́ си́льное перо́ — kuvvetli kalemi var

    он силён в фи́зике — разг. fizikten kuvvetlidir

    в письме́ он не о́чень силён — yazması pek kuvvetli değildir

    си́льный мото́р — güçlü motor

    2) şiddetli; zorlu, kuvvetli

    си́льный ве́тер — kuvvetli rüzgar

    о́чень си́льный ве́тер — şiddetli rüzgar

    си́льная боль — şiddetli ağrı

    си́льный дождь — zorlu bir yağmur

    си́льный тума́н — yoğun sis

    си́льный снегопа́д — yoğun kar yağışı

    си́льный го́лос — güçlü / küvvetli ses

    си́льный яд — kuvvetli bir zehir

    си́льное жела́ние — şiddetli bir istek arzu

    произвести́ си́льное впечатле́ние — çok büyük bir izlenim bırakmak

    ••

    си́льная сторона́ рома́на — romanın güçlü yanı

    Русско-турецкий словарь > сильный

  • 14 heavy

    adj. ağır, baskın, şiddetli, fırtınalı, aşırı, önemli, çok, sert, baygın, üzücü, bozuk, kaba, hamile, ağdalı
    ————————
    adv. ağır şekilde, şiddetle, çok
    ————————
    n. başrol oyuncusu (dram), kötü adam rolü, ağır siklet, fedai, zalim, ağır top
    * * *
    ağır
    * * *
    ['hevi]
    1) (having great weight; difficult to lift or carry: a heavy parcel.) ağır
    2) (having a particular weight: I wonder how heavy our little baby is.) ağır
    3) (of very great amount, force etc: heavy rain; a heavy blow; The ship capsized in the heavy seas; heavy taxes.) büyük, yoğun, şiddetli
    4) (doing something to a great extent: He's a heavy smoker/drinker.) fazla, aşırı
    5) (dark and dull; looking or feeling stormy: a heavy sky/atmosphere.) kasvetli, sıkıntılı
    6) (difficult to read, do, understand etc: Books on philosophy are too heavy for me.) zor, ağır
    7) ((of food) hard to digest: rather heavy pastry.) ağır
    8) (noisy and clumsy: heavy footsteps.) kaba, paldır küldür
    - heaviness
    - heavy-duty
    - heavy industry
    - heavyweight
    - heavy going
    - a heavy heart
    - make heavy weather of

    English-Turkish dictionary > heavy

  • 15 острый

    1) врз keskin; sivri

    о́стрый нож — keskin bıçak

    о́стрый подборо́док — sivri çene

    о́стрый за́пах — keskin koku

    о́страя боль — keskin acı

    о́стрый ум — keskin zekâ

    о́стрый как бри́тва — jilet gibi

    2) ( пряный) baharlı; acı

    о́стрый пе́рец — acı / dokunaklı biber

    о́страя пи́ща — собир. tuzlu biberli yemekler

    3) врз şiddetli; had; kritik

    о́строе жела́ние — şiddetli arzu

    о́страя потре́бность в чём-л.bir şeye şiddetle muhtaç olma

    о́стрый аппендици́т — akut apandisit

    о́страя поле́мика — şiddetli / sert tartışma(lar)

    о́стрый кри́зис — had buhran

    вступи́ть в о́струю фа́зу / ста́дию — had bir safhaya girmek

    пройти́ в о́строй спорти́вной борьбе́ — çok çekişmeli geçmek

    о́строе положе́ние, о́страя ситуа́ция — kritik durum

    ••

    о́стрый у́гол — мат. dar açı

    сгла́дить о́стрые углы́ — sivri uçları düzeltmek

    Русско-турецкий словарь > острый

  • 16 شديد

    شَدِيد
    1. azılı
    Anlamı: azgın, gözü bir şeyden yılmayan
    2. kızışık
    Anlamı: kızışmış olan, şiddetli
    3. kuvvetli
    4. berk
    Anlamı: sert, katı, sağlam
    5. kalpsiz
    6. güçlü
    Anlamı: gücü olan
    7. metanetli
    Anlamı: dayanıklı, metin
    8. şiddetli
    Anlamı: zorlu, sert
    9. zorlu
    Anlamı: güçlü, kuvvetli, şiddetli olan
    10. dinç
    Anlamı: gücü ve sağlık durumu yerinde, zinde, tendürüst

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > شديد

  • 17 awful

    adj. korkunç, berbat, çok kötü; oldukça büyük; müthiş
    * * *
    korkunç
    * * *
    ['o:ful]
    1) (very great: an awful rush.) çok büyük
    2) (very bad: This book is awful; an awful experience.) berbat, çok kötü
    3) (severe: an awful headache.) şiddetli, müthiş
    - awfulness

    English-Turkish dictionary > awful

  • 18 rasend

    I adj
    1) ( Geschwindigkeit) çok hızlı
    2) ( Schmerzen) şiddetli;
    \rasender Beifall çılgınca alkış
    II adv ( fam) ( sehr) çok;
    ich würde es \rasend gern probieren onu denemeyi çok isterdim

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > rasend

  • 19 high

    adj. yüksek, yukarı, uyuşturucu almış, üst, büyük, şiddetli, aşırı, önemli, soylu, yüce, ileri, üstün, neşeli, sarhoş, uçmuş, esrarın etkisinde
    ————————
    adv. yüksekte, yükseğe, lüks içinde
    ————————
    n. yüksek yer, yüksek basınçlı bölge, büyük vites, rekor, zirve, uçma, lise
    * * *
    1. yükseğe (adv.) 2. yüksek (adj.) 3. yüksek
    * * *
    1. adjective
    1) (at, from, or reaching up to, a great distance from ground-level, sea-level etc: a high mountain; a high dive; a dive from the high diving-board.) yüksek
    2) (having a particular height: This building is about 20 metres high; My horse is fifteen hands high.)... yüksekliğinde
    3) (great; large; considerable: The car was travelling at high speed; He has a high opinion of her work; They charge high prices; high hopes; The child has a high fever/temperature.) yüksek, pahalı
    4) (most important; very important: the high altar in a church; Important criminal trials are held at the High Court; a high official.) yüksek, çok önemli
    5) (noble; good: high ideals.) yüksek, yüce
    6) ((of a wind) strong: The wind is high tonight.) şiddetli, kuvvetli
    7) ((of sounds) at or towards the top of a (musical) range: a high note.) yüksek perdeden, tiz
    8) ((of voices) like a child's voice (rather than like a man's): He still speaks in a high voice.) tiz, keskin
    9) ((of food, especially meat) beginning to go bad.) hafifçe ağırlaşmış/bozulmuş
    10) (having great value: Aces and kings are high cards.) yüksek değerli
    2. adverb
    (at, or to, a great distance from ground-level, sea-level etc: The plane was flying high in the sky; He'll rise high in his profession.) yüksekte, yükseklerde
    - highness
    - high-chair
    - high-class
    - higher education
    - high fidelity
    - high-handed
    - high-handedly
    - high-handedness
    - high jump
    - highlands
    - high-level
    - highlight
    3. verb
    (to draw particular attention to (a person, thing etc).) belirtmek, dikkat çekmek
    - high-minded
    - high-mindedness
    - high-pitched
    - high-powered
    - high-rise
    - highroad
    - high school
    - high-spirited
    - high spirits
    - high street
    - high-tech
    4. adjective
    ((also hi-tech): high-tech industries.) ileri teknoloji
    - high treason
    - high water
    - highway
    - Highway Code
    - highwayman
    - high wire
    - high and dry
    - high and low
    - high and mighty
    - the high seas
    - it is high time

    English-Turkish dictionary > high

  • 20 violent

    adj. şiddetli, sert, saldırı sonucu olan, aşırı, berbat, çok kötü
    * * *
    sert
    * * *
    1) (having, using, or showing, great force: There was a violent storm at sea; a violent earthquake; He has a violent temper.) şiddetli, kırıcı, haşin
    2) (caused by force: a violent death.) fecî, trajik
    - violence

    English-Turkish dictionary > violent

См. также в других словарях:

  • çok şiddetli fırtına — is., meteor. Rüzgâr çizelgesinde hızı 48 55 deniz mili olan ve kuvveti 10 ile gösterilen rüzgâr …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • çok — sf. 1) Sayı, nicelik, değer, güç, derece vb. bakımından büyük ve aşırı olan, az karşıtı Bana matematik çok kolay geldi. F. R. Atay 2) zf. Aşırı bir biçimde Ben annemi çok severim. Birleşik Sözler çok anlamlı çok ayaklılar çokbilmiş çok çok …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • şiddetli fırtına — is., meteor. Rüzgâr çizelgesinde hızı 41 47 deniz mili olan ve kuvveti 9 ile gösterilen rüzgâr Birleşik Sözler aşırı şiddetli fırtına çok şiddetli fırtına …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • şiddetli — sf. 1) Etkisi çok olan, zorlu Bir aralık rahmetli babam şiddetli bir romatizmaya tutulmuştu. F. R. Atay 2) Hızlı Şiddetli yağmurun damlaları camı dövüyordu. R. Enis 3) Aşırı Şiddetli geçimsizlik. Birleşik Sözler şiddetli fırtına …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • EŞİDDA — Çok şiddetli sert olanlar. Pek şiddetli davrananlar …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • FIRTINA — Şiddetli rüzgârla denizin dalgalanıp karışması. * Rüzgârın çok şiddetli esmesi …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • TUFAN — Çok şiddetli ve her tarafı kaplayan yağmur. * Nuh Peygamber (A.S.) zamanındaki büyük su baskını hâdisesi. (Hz. Nuh un (A.S.) Cenab ı Hak tan aldığı emri kavmine tebliğ etmesi neticesinde kavminin ekserisi hürmetsizlik ve dinlememezlik… …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • MEZMERE — Çok şiddetli hareket ettirmek …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • ZEFİR — Çok şiddetli ses. * Hıçkırıkla nefes vermek. Göğüs geçirmek. * Ağlatmak. * İnlemek. * Ateş gürültüsü. * Eşek anırtısının evveli. * Bel …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • azılı — sf. 1) Gözü bir şeyden yılmayan, azgın Azılı katil. 2) mec. Çok şiddetli, korkunç En azılı küfürler kalın bir argo kabuğu içinde saklı. B. R. Eyuboğlu …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kıyasıya — sf. 1) Çok şiddetli, korkunç, müthiş 2) zf. Canını yakmak, öldürmek amacıyla Bir dövüşmeyi müteakip bazen iki kişi, bazen iki saf arasında kıyasıya bir boğuşmadır başlardı. Y. K. Karaosmanoğlu …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»